Seyahat

İki Çocukla Yurtdışı- 2

İki Çocukla Yurtdışı- 2

İki Çocukla Yurtdışı- 2

 

En son burada iki çocukla yurtdışı için hazırlıklar tamam demiştik…

Uçak biletimizi alırken Frankfurt’a gün içinde birçok uçuşun olması avantajını da kullanarak günün ortasındaki uçuşla gitmeyi tercih ettik. Sabah erkenden çocukları uyandırmakla ve toparlamakla uğraşmayalım, akşam huysuzluklarına da denk gelmeyelim diyerek öğlen uçuşunu tercih ettik. Çocuklu olmadığımız zamanki Zeynep olsa “neeee öğle uçuşu mu? Bütün günümüz yolda ölecek yani !!” derdi ama iki çocukla benim için öğle saati uçuşu varken diğerleri düşünülmedi bile!!!

Sabah son kontrollerimizi de yaptıktan sonra cümbür cemaat evden iki büyük, bir çocuk, bir bebek, iki bavul, bir sırt çantası, bir “Mert çantası” ve bir puset çıktık… Planımız iki bavullu olmaktı, evet kış seyahati olmasına rağmen bunu başardık ama pusetti, sırt çantasıydı derken yine elimiz kolumuz dolu olarak havaalanına vardık… Mert, kendi bavulu ile seyahat etmek istediği için(!) biz de onun bu arzusunu kırmadık ama bütün seyahat boyunca çekçekli çantasının kendi sorumluluğunda olacağı ve bizim bu çantayı taşımamızın mümkün olmayacağı konusunda karşılıklı anlaştık.

Havaalanında üzerini arama ihtimalleri olacağını, çantasına bakmak isteyebileceklerini ve bizim büyük bavulları uçağın bagajına gitmesi için görevli ağabey ve ablalara vereceğimizi sanırım birkaç kez Mert’e anlattık. Sonuçta üzerinin aranması veya çantasına bakılması onun özel alanına girmek olacağı için arıza çıkarması olasıydı… Bütün bunlar önceden anlatılınca, anlatılanları sırasıyla Mert yaşayınca hiçbir pürüz çıkmadı. Demek ki neymiş, ilk defa yaşanacak bir sürece çocuğu hazırlamak çok çok önemliymiş, en azından bizim çocuğumuz için geçerli. Uygulamış olduğumuz bir numaralı kural bu oldu bu tatilde.

İki Çocukla Yurtdışı- 2

Sonrasında uçakta da belli kurallar olduğunu anlattık Mert’e, en önemli kural ise bağırarak konuşmamak, “çünkü uyuyanlar ve dinlenenler olabilir uçakta” dedik. Bu arada İpek, tüm yolculuk boyunca ya kucağımda ya da slingde olduğu için bir sıkıntımız olmadı. Uçak kalkarken emzirdim ve sonrasında motorun müthiş sesi ile uzun bir uyku çekti İpek, ama inerken emzirmeye fırsat bulamadım…

Uçaktan indik düğün grubunun bir bölümü ile havaalanında buluştuk.  Frankfurt’tan Karlsruhe’ye gitmek için evin baba kişisi, Kerem bu kadar çok ıvır zıvırımızla araba kiralamanın daha uygun olduğunu düşünerek araba kiraladı. Bu arada arabanın kiralanması, içine bir çocuk koltuğu ve bir ana kucağının yerleştirilmesi belli bir zaman alınca evin anne kişisi, ben bir nebze(!) huysuzlanıverdim… (benim huysuzluklarımı uzun uzadıya anlatmaya gerek yok sanırım. Sonuçta İpek’i arada emzirememenin verdiği bir rahatsızlıktı diye tahmin ediyorum.) Frankfurt’tan Karlsruhe’ye yaklaşık 1.5 saatlik, iki çocuğun da -sanırım yol yorgunluğu ya da hava değişikliğinden dolayı- uyuduğu bir yolculuk sonrası ulaştık. Tabii ulaştığımızda artık akşam olmuştu. Hızlıca oteldeki odamıza yerleştik, havanın kuru soğuğunda donmamak için eldiven, bere gibi önemli aksesuarlarımızı aldıktan sonra ver elini akşam yemeği dedik…

Düğün sahibi arkadaşlarımızın otelde bizler için bıraktıkları süper zarif hoşgeldin mektuplarımızın içinde, bu akşam için restoran alternatifleri de vardı. İçlerinden içimize sinen birini aradık yer ayırtmak istedik, ancak o an çok dolu olduklarını söyleyerek biz gidene kadar yer açılabileceğini ve bizi misafir edebileceklerini söylediler… Eveeet hoş geldik Almanya’ya, her şey planlı, programlı yani tam bir liste delisi olan oğlak burcu insanı bana uygun… Yürüme mesafesinde olan restorana iki bebek ve bir çocuk, dört büyük yürürken bir anda bize şirin gelen bir İtalyan restoranında boş bir masa bulunca tercihimizi buradan yana kullandık. Gayet butik bir restoran, inanılmaz kibar bir restoran sahibi, lezzetli bruschettalar ve pizzalar… Restoranın tek dezavantajı bizim için, mama sandalyesinin olmamasıydı! Restorandakiler içinse tek dezavantaj arada mızıldanması çok normal olan iki bebek ve sesli konuşmaya bayılan Mert idi sanırım! Almanlarla Türklerin en büyük farkı ne olabilir diye düşünen varsa hemen söyleyeyim: SES AYARI…

Keyiflı akşam yemeğimiz sonrası otele dönüp çocuklu iki anne olarak ilk hedefimiz emzirme ve uyutma faslını olabildiğince hızlı tamamlamak oldu… Sonra babaları odada çocuklarla bırakıp lisede okul gezisine gelmiş ve gece gizlice bir yerlere kaçacak tipler gibi lobiye indik… Evet evet öyle uzağa falan değil, bir gece kulubu de değil, otelin keyifli oturma alanı olan lobisi bizim ve Türkiye’den gelen ve yorgun olan diğer tüm misafirler için harika bir “ bekarlığa veda” alanı oluverdi. Gelinimizin bu sürpriz organizasyondan haberi yoktu tabii ki! Bir pasta, şampanya ve sürpriz hediyelerle ve tabii ki olmazsa olmaz sohbetle çok da keyifli bir bekarlığa veda oldu…

İki Çocukla Yurtdışı- 2
Sabah, tabii ki düğün telaşı ile başladı…  Ama önce kahvaltı… Kerem çocukları kahvaltı için giydirirken ben gelin odasındaki hazırlıkları kaçırmamak ve bu anları fotoğraflamak için gelin odasında yerimi aldım… Gelinimiz kuaföre giderken ben de çocuklar ve Kerem’le buluşup kahvaltıya indim… Mama sandalyesi çokluğu ve bir Avrupa kahvaltısına göre pek çok çeşit ile Karlsruhe Novotel bir anne olarak kalbimi kazandı doğrusu.

Kahvaltıyı takiben hızla hazırlanıp saat 12’deki Belediye nikahına yetişmeye koyulduk. Mert’e papyonu takıldı, İpek’e rugan ayakkabısı giydirildi… Anne giyindi, makyajını yaptı, saçlarını kendi usulünce düzenlemeyi tercih etti, zira kuaföre gitmeye hiç zaman yoktu, baba traşını oldu, takım elbisesini giydi ve süper dörtlü olarak kendimizi arabamıza atıp, nikahın yapılacağı adresi navigasyon cihazına yazıp yola çıktık…

Tabii yolda anne olarak Mert’i uyarmaya devam ettim… (çok mu sıkıcıyım? galiba evet!!!) “Mert, nikah süresi biraz uzun olabilir, birbirimize bir şey söylemek istediğimizde kesinlikle sessiz konuşmamız gerekiyor ” gibi cümleleri Mert birkaç gündür duya duya ezberlemişti…  Nikah sırasında upuzun Almanca konuşmalar ve bürokrasiden Mert sıkıldı ama arada yerinden kalkıp yürümek dışında bir taşkınlığı olmadı oğlumun… Grubumuzun iki bebeği de nikah boyunca bence süper performans gösterdiler…

Nikah sonrası, damadın ailesinin evinde yemek ve kutlama için kalabalık bir grup olarak toplandık. Mert işte orada iplerinden kurtldu cozutmanın keyfine vardı, İpek ise kalabalığın da verdiği rahatlıkla bir kucaktan ötekine dolaşıp durdu… Bütün gün boyunca “aman ne güzel işte iki çocukla hiçbir arıza çıkmadan ve kimseyi rahatsız da etmeden düğün sürecine ayak uydurduk” dedim kendi içimde…

En çok annenin nazarı değermiş ya…  Nikahın ve evdeki kutlamanın ardından akşam otelde bir düğün yemeği olacaktı. Bu yemeğe kadar bir saatlik aramızda kendi otelimize gidip biraz dinlenip, İpek’i rahatça emzireyi düşündüm… Düşündüm de kendimizi bol aksiyonlu bir akşamın göbeğinde buluverdik! Tam yemek için odadan çıkmak üzereyken Mert’in yan odada kalan arkadaşlarımızın kapısını tıklatmak üzere odadan koşarak çıkması ve ayağının takılıp düşmesi sonucu Mert’in ağlamasıyla biz de yan odaya koştuk! Mert’i yerden kaldırdığımızda alnından kan geliyordu… Bizdeki panik bir anda tavan yaptı tabii.. Kerem, “hadi çabuk hastaneye gidelim” derken ben birkaç hafta önce katıldığım ilkyardım eğitiminin etkisiyle midir bilmem “dur bir dakika bakalım ne olduğunu anlamaya çalışalım” falan dedim.  Bir havlu kaptığım gibi Mert’in alnına bastırdım. Bastırınca duran kan, havluyu çekince kanamaya devam ediyordu ama bastırınca kanamanın durması beni biraz olsun rahatlattı. Hızla hastanenin adresini öğrendik, bu arada Mert’i sakinleştirmek pek de kolay olmadı. Elinde, gömleğinde kanı görünce bayağı korktu tabii bizim ‘cengaver’… Neyse ki hastaneye gittiğimizde kanama durmuştu, sıramızı bekledik biraz uzunca bir süre, hattabu sürede Mert bekleme odasındaki oyuncaklarla oynayacak kadar normalleşmişti bile… Sıramız gelince doktor yarığın çok geniş olmadığını söyleyerek dikiş atmak yerine bir çeşit yapıştırıcı ile yapıştırmanın daha iyi bir çözüm olacağını söyledi… Yapıştırma işlemi ne kadar kolay olursa olsun bu Mert için bir olay haline geldi ve o 2-3 dakikalık sürede hastaneyi inletti!

İki Çocukla Yurtdışı- 2
Hastaneden çıktığımızda ben de Kerem de bayağı bir rahatlamıştık, Mert’in ise anlatacak kocaman bir hikayesi ve alnında yunus resimli bir yara bandı olmuştu! İpek ise olanların pek de farkında olmadan gününe devam etmişti… Ve biz tabii ki güne kaldığımız yerden yani biraz geç de olsa düğün yemeğinden devam ettik! Düğün hazırlıklarının başından beri söylediğim şu cümle kulaklarımda yankılandı: “Nikah sırasında sessizlik gerekiyor ya, tam o sırada Mert sesli sesli bir şeyler söyleyecek ,düğünde gelin ve damattan rol çalacağız diye ödüm patlıyor!” Müthiş hastane maceramızla düğün yemeğinde Türk & Alman herkesin ilgi konusu olduk ve evet beklediğim rol çalma nikah sırasında değil ama düğün yemeğinde yaşandı…

Nikah, kutlama ve araya sıkışan hastane maceramız derken bir günde 3 güne yakışan anı toparladık. Ertesi gün biraz dinlenme fırsatını kendimize verip Münih’e doğru yola çıktık. Münih’e giderken Ulm’e de uğrayıp orada Kerem’in liseden yakın bir arkadaşıyla keyifli bir Pazar günü geçirdik… Ve ben,o araba kiralama sırasında mızmızlanan ben, bütün yol boyunca: “iyi ki Frankfurt- Münih arası araba kiraladık” dedim…

Münih’te bir evde iki bebek, bir çocuk maceralarımız. Gezdiğimiz ve gördüğümüz yerler de haftaya…

Zeynep  Özösken
Twitter: zeynepGO
Facebook: pages/Anne-bak/298062790304516

 

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top